Hakkımda

Fotoğrafım
Ankara, Türkiye
Kimyayi insana dair her turlu bilesen.

21 Aralık 2012 Cuma

ankara'da deniz yok görselleri

Efendim tatildeyim zamanım da var. Bir makale okurken orada bir websitesinde buldum kendimi oyalandım ve bunu yaptım kendimce. Hatta google görsellere de ekledim. Siz de kullanabilirsiniz.





14 Ekim 2012 Pazar

Ankara Garı: başka dünyadan gelen tren sesleri

Dün gece Brüksel'le ilgili bir şeyler araştırırken art deco mimarisinden Ankara Garı'na yönlendirildim. Bunun üstüne bu derlemeyi yazmaya karar verdim.

Öncelikle bir tanım verelim: Art deco, 1925'te Paris'te başlayan bir sanat akımı. Görsel motiflerinde daha çok geometrik şekiller, kıvrımlar, zikzaklar ve aerodinamik formlar taşır (1). Türkiye'de en önemli mimari örneklerinden biri Ankara Garı (2).

                             Ankara Garı, 2008.

*Başkent'in girişi niteliğinde olması istenen garın, yerli bir mimar tarafından tasarlanması istenir ve bu iş Bayındırlık Bakanlığı'nda çalışan mimar Şekip Akalın'a verilir. Kendisi devlet desteğiyle Almanya'ya ziyarette bulunur ve en çok Stuttgart'daki garı beğendiği de söylenir. Almanlardan sadece teknik destek alınarak yapılan hem modern hem de geleneksel özellik taşıyan garımız 1937 yılının Ekim ayında açılır (3)



*Ulusalcı-devletçi yapı: Binanın tasarım aşamasında ve yapımında, teknik destek dışında bütün aşamalarda ülkedeki kişiler çalışmıştır. Binanın büyüklüğü, dönemin maddi zorluklarına rağmen devletin gücünü temsil eder. Hatta Mimarlar Odası Ankara Şubesi söyleşilerinde, binanın logosunda bulunan kartal simgesinin de yine devletin gücünü temsil etmekte olduğunu belirtilmiş. Binanın anıtsallığı, büyüklüğü, kartal simgesi, mimar Şekip Bey'in Nazi mimarisinin hakim olduğu dönemde gitmesine de bağlanıyor (3).






*Sorunlar:

Mimarlar Odası Ankara Şubesi söyleşisinde Prof. Dr. Yıldırım Yavuz,
-yapıların çok kötü kullanıldığını,
- yeterli bakım ve onarım yapılmadığını,
-yeni eklenen mobilya seçimlerinin estetik ve uyum kaygıları taşınmadığını,
-özgün malzemeyi zedeleyen ve binanın görünümünü bozan tabela kirliliğini
belirtmiş (3).



*Binanın ferah olmasını, N.Hikmet de şiirindeki bir dize ile destekliyor: "Ankara Garı temizdir, rahattır ve bilhassa yenidir/ Fakat mermerlerin aydınlığı..."




Varan I: Ankara'da mimarisi güzel olan bir garımız var sorunlar olsa da di mi :)

Varan II: Mimar Şekip Bey'in adı bu proje dışında bir yerde olmamış ve kendisi "memur-mimar" olarak tanımlanıyor(4). Bu tanımlamayı okuduktan sonra kendisini nedense kendi halinde bir Ankara memuru olarak hayal ettim. Bir kütüphaneye uğrayınca kendisi hakkında araştırma yapmak istiyorum.

Varan III: Bu garda birçok anısı olan ünlü, ünsüz kişiler ve bu anıların yer aldığı kitapları da okumayı dört gözle bekliyorum.

Varan IV: Sizde de olur mu bilmem ama böyle nedense devlet görevlendirmesi ile yurtdışına giden her memura ayrı bir sempati besliyorum. Belki Raif Bey'den dolayıdır. Keşke onların bir anı defteri olsaydı. Düşünsenize Ankara Garı'nda bir nazi mimari esintisi getirmiş farkında olmadan memur-mimarımız.

Varan V:  Bu bilgilerden sonra N.Hikmet'in şu dizelerini okuyun bence,


          Ankara Garı’na bahar:
İstasyon polisinde artan gizli bir telaşla,
üçüncü mevki bekleme salonunda köylü yapı işçileriyle
ve büfesinde göbekli bir marula benzeyen İstanbul hasretiyle gelir.
Ankara Garı temizdir, rahattır ve bilhassa yenidir.
Fakat mermerlerin aydınlığına rağmen
anlatılması öyle zor (yahut öyle kolay) bir şey vardır ki rüzgarında
bağrışılmaz, koşuşulmaz, yüksek sesle gülüşülmez Ankara Garı’nda.
O kadar ki
Kalkacak tirenlerini ses-büyütenlerle haykırdığı zaman
Boş bulunursa insan
Şaşırır, başka bir dünyadan sesleniyorlarmış gibi.
                                                                            N.Hikmet-Memleketimden İnsan Manzaraları



Kaynaklar:
Resimler:




1-http://gds.parkland.edu/gds/!lectures/history/1925/artdeco.html
2-http://tr.wikipedia.org/wiki/Art_deco
3- Bina kimlikleri Söyleşileri 1. Ankara Gar Kompleksi (Mart 2009). http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=3623
4-Serpil Özaloğlu (2008). “Mimarlığın Aktörleri, Türkiye 1900–2000” Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme.  http://www.mimarlarodasi.org.tr/mimarlikdergisi/index.cfm/index.cfm/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=289&RecID=1687
2008 Ankara resmi: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Ankara_Gar%C4%B1.jpg
Diğer siyah-beyaz resimler: http://e40003.me.metu.edu.tr/Ankara/ (Ergin Tönük). Ergin Tönük koleksiyonu, 1939.
Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları, Nazım Hikmet (2006). YKY.

29 Eylül 2012 Cumartesi

daha çok genciz


Kitaplarımı da yerleştirdiğime göre zihinsel olarak da güvendeyim, evimdeyim.

Gülten Akın- Kış Yolculuğu


Karlı bir bahçede apansız karşıma çıkan
Adını bilmediğim o fırtına mavisi çiçek
Eğilsem baksam yeniden görünecek

Bozkıra uzanmış sereserpe
Gökyüzü maviliğinde
Dünya, onunla ben, ikimiz
Çok genciz daha çok genciz
Okul kaçağı tadında
Gülümsememiz

Dönüş mü hayal mi yaşlandık mı
Aramızda o fırtına mavisi çiçek
Onunla ben dünya ikimiz
Gider döneriz



28 Eylül 2012 Cuma

Brüksel'den Ankara'ya: hoşgelsin sonbaharımız


Bu şehri kendi hali ve Ankara'ya benzerliği ile o kadar sevdim ki, gökyüzüne bakıp mutlulukla oh be diyebiliyorum.

Burada hava güneşli bugün. Bu sebepten belki de içimde sebepsiz bir mutluluk oluyor. Ankara'yı yeni yaşayan birinden güzel bir mail almak sevincimi arttırıyor. Ankara'ya gitme planlarımı ona yazarken sevincim daha da artıyor, maildeki sözcükler gidip benim yerime kendilerini gerçekleştirecek. İlk düşen yapraklara dokunacaklar,öyle söylediler bana.

Kapalı olan sesini açmak için tuşuna basıyorum bilgisayarın, o anda radyoda Vivaldi'nin mandolin konçertosuna denk geliyorum. Bugün her şey ne güzel diyorum.

Aklıma biricik kardeşim düşüyor, mandolin sesinin çocukluğumu getirmesinden olsa gerek.

Her çocukluğumu düşündüğümde kendimi Ankara sokaklarında buluyorum. Oysa ki ben bu şehirden çocukken sadece yol üzerinde geçtim daha el sallamasını bile bilmezken.

Olsun hem zaten ben dört mevsim büyümek de istemiyorum ki Ankara. Sonbaharının gelişini uzaklardan selamlarım biraz geciksem de.

 Brüksel- Eylül 2012

18 Eylül 2012 Salı

iz bırakmış yeşilçam sahneleri vol. I

Yeşilçam filmleri benim için vazgeçilmez. Yüzlerce kez izlediğim filmler de vardır. Sevdiğim sahneleri toplayayım dedim. Çok var; ama aklıma ilk gelenleri paylaşayım dedim. Hem müziği hem de bağlamı ile beni en çok etkilemiş sahneleri paylaşalım:

1- Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) 
  Müzik:Cahit Berkay

Bu filmin her sahnesini severim de en çok son kısmını seviyorum:  Sevgi neydi? Sevgi, iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti. Sonra da yeşilçamda ilk kez kullanılan iç ses tekniği ile fotoğrafın donduğu sahneler: elini tuttum sıcacıktı. Yüreği elimdeymiş gibi. Hatta İlyas'ın en son tanımlaması "bitmemiş türküm benim" ile içimizdeki açı doruk noktasına ulaşılır.


2- Dila Hanım (1977)
Müzik: Cahit Berkay

Eşinin katiline aşık olan Dila Hanım'ın (Türkan Şoray) çelişkisinin yaşandığı sahne. Ama en güzeli bu müzikte Kadir İnanır'ın zeybek oynayışıdır.


3- Boşver Arkadaş (1974)
Müzik: İlhan İrem

Tarık Akan'ın bence en sevdiğim karakteri oynadığı filmidir. Asi ve içine kapanık seveni oynayan Tarık Akan, eski sevgilisinin dengesiz tavırlarına karşı hissettiklerini hasta annesine anlattığı sahne (08:13te başlıyor)

Tarık Akan: [...]Ne istiyor benden. Sevse böyle mi yapar? Kaçmak istiyorum, kaçamıyorum. Onu çok seviyorum. Onu çok seviyorum anne. Ama niye kıskandırıyor beni? Niye oynuyor? Bir oyun oynadık anne. Garip bir kumar. İkimiz de kaybettik. Başkası kazandı. Gururumuzun kurbanı olduk. Sevmemeliyim. Ama ölesiye seviyorum. Ne olursun bana yardım et anne. Onu çok seviyorum.





Yine aynı filmden Selma Güneri'nin şımarık ve zengin hatunu canlandırdığı sahnenin en belirgenleştiği kumsal sahnesi (08:50den itibaren). Bu sahnede Tarık Akan'ın çaresiz bakışları ayrı bir başarılı:



Ve unutulmaz abartılı dayak sahnesi:
Tarık Akan: Sana olan en gerçek duygumu dinlemek ister misin?
Selma Güneri: Evet isterim.
Tarık Akan: Seni çok seviyorum, inan bana. İster misin sevgimi?
Selma Güneri: İsterim, bütün kalbimle.
Tarık Akan: Bilirim. Çok şey istersen.
Selma Güneri: Anlayamadım.
Tarık Akan: Mesela beni istersin. Zengin koca istersin...




4- Devlerin Aşkı (1976)
Müzik: Cahit Berkay

Bir öncekine benzeyen bir senaryo. Eski aşıkların tekrar acı bir şekilde denk gelmesi sahnesi:




Yine aslında dengesiz olan bir çifti oynayan Kadir İnanır ve Türkan Şoray'dır yine. Kadir İnanır'ın Türkan diye bağırdığı sahne (09:00dan itibaren) :





5- Boş Kalan Çerçeve (1969)
Belkıs Özener- Boş Kalan Çerçeve

Aşağıdaki videoda olduğu gibi 00:51de Kartal Tibet'in öksürmesi, piyanodan gelmesi beklenen keman sesi, playback uyuşmazlığı ile başka bir güzel sahne. Hülya Koçyiğit'in her daim sevdiğim takdir ettiğim hareketi: sağ omuzun önde olduğu İngiliz asaleti ile koşup ağlayacağının habercisi gözlemlenebilir burun titremesi ile çerçeveye yaklaşır ve:

HK: Ferit aşağıdaki o iğrenç mahluk sen misin? Bunu bana nasıl yaparsın? Artık hiç kimseyi sevmeyeceğim. Hiç. Hiç ama hiç kimseye inanmayacağım. Bundan sonra hayatım bomboş geçicek. Kalbim bomboş olucak. Tıpkı bu çerçeve gibi. Tıpkı boş çerçeve gibi.



Başka bir huzur benim için yeşilçam filmleri. İyi seyirler.

10 Ağustos 2012 Cuma

yaşasın samimi çaresizliğimiz



"Bizim büyük çaresizliğimiz" ne güzel bir tamlama. Filmi izlemek için düzeni kurup izleyememiş, bir Ankaralı sayesinde bu kitabı edinip dahasında bütün Barış Bıçakçı kitaplarını alarak kütüphanemde bütün kitaplarıyla yer alan tek yazara sahip olmuştum.
-----

Az önce Ankara'ya bok atmayı marifet sanan ve Ankara'yı hiç bilmiyorumu "evet biz İstanbulcular böyleyizdir"cilerin olduğu ortamdaydım. Onlar hep eksik yaşıyorlar. Genelde laf yetiştirmem onlara; sadece acırım. Bugün bu ortamda yanımda bir Ankarasever, Ankaracı vardı. Gökyüzüne bakıp huzur dolup kendimi güvende hissediyordum. "Güven" duygusunu tanımlamak için 24 yaşımda yeni bir şey buluyordum: güven Ankara'yı anlamayıp dışlamayı marifet sayanların arasında Ankaracı bir kişinin varlığını bilmektir.

-----


Bu kitabı paylaşan arkadaşa şu cümleleri yazarak günü bitiriyorum huzur dolu: Ne mutlu Ankaracı olmak, Ankarasever olmak. Bütün İstanbulseverler bile bir noktada birleşemezlerken, Ankaracılar, Ankaraseverler samimi bir çaresizliği paylaşıp, çok konuşmdan başlarını birbilerine yaslayabiliyorlar. Ne mutlu ki Ankaracıyım. Değişik bir onur duydum.

Ankara'yı sevmeyen birinin bana yaptığı kaba benzetmedeki gibi nesli tükenen hayvanlarız biz.

Evet azız; ama birbirimizin ne hissetiğini anlayacak empati yeteneği ve samimiyetinde çoğuz.

Yaşasın bizim Ankara'nın denizi olmayan, gri varlığına sığınmış samimi çaresizliğimiz.



31 Temmuz 2012 Salı

"pulsuz dilekçe"

Ortaokulda psikolog olmaya karar vermiştim. O zaman okuldaki psikolog ile tanışmaya gittiğimde odasında Atalay Yörükoğlu'nun Pulsuz Dilekçe'sini görmüştüm. Hocadan ödünç almıştım. Okuduğumda çok etkilenmiştim. Kopyasını yapmıştım. Hatta o kadar çok sevmiştim ki birkaç kopyasını yapıp tanıdığım bazı kişilere vermiştim. O zamanlarki idealistliğimi bırakalı yıllar oldu ve psikolojinin ilgi duyduğum alanı değişti artık.

Bugün iki arkadaşımın ailelerinden şikayetçi olmaları üzerine aklıma bu yazı geldi. Keşke zamanında herkes okusaydı bu mektubu. Belki şimdi böyle, öbür dünyaya bu kadar yatırım yapıp; ama gercekliğin olduğu dünyadan hiçbir tat almadan, mal,kariyer ve gösteriş meraklısı, yaşından ötürü saygı duymak zorunda olduğumuz sözde anne babalarımız olmazdı. Lafım sizlere ey anne, baba, ünlü çocuk psikolojisi profesörü bakın bir çocuk ağzından ne yazmış:

Sevgili Anne ve Babacığım,

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:

Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.

Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta, uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde her zaman koruyup kollamayın.

Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartın. Hep çocuk kalmak isterim sonra.

Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalır.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.

Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlıklar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak, birbirimize saygı ve sevginin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. “Ben senin yaşındayken…” diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.

Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni korkutup sindirerek suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışımın üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı müddetçe cezama katlanabilirim.

Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum analardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabalayın. Beni başkalarıyla karşılaştırmayınız; umutsuzluğa kapılırım.

Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkışmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.

Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında bende sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çalışmayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum ara sıra sizi üzüyor belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse birçoğundan vazgeçebilirim; Yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.

Benden “örnek çocuk” olmamı istemezseniz, bende de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.

Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sevgiler, Çocuğunuz.

kaynak: Yörükoğlu, Atalay (1982).Pulsuz Dilekçe.

28 Haziran 2012 Perşembe

Fobiye sanatsal bakış


Biraz da kitap tanıtalım. Efendim böyle modern sanatları da severseniz o zaman tanıtacağım kitabı seveceksinizdir.  "fobi" temalı tasvirlerin toplandığı, yine aynı isimde kitap John Vassos tarafından çizilmiş.




Yunan asıllı artistimiz, kısa bir süre İstanbul'da da yaşamıştır. Kitabı çok beğendim ve tavsiye ediyorum. Neden mi?

Eğer psikolojiyi ve sanatı bir arada görmek isterseniz çok yararlı. Daha önce adını duymadığınız birçok fobiye değinip korkan kişinin iç dünyasını resmedebilme yeteneğine sahip bir insanın elinden çıkmış.

Artistin üslubuna da giriş kısmında "işe özür dileyerek başlayayım, ben psikiyatrist değilim" demesi ile ısındım. Kendisi fobiyi, hastalıklı sembolizmin kanunu olarak tanımlamış.


Kitap: John Vassos, Phobia (2009). Dover Publications by David A. Beronae.

Kitapta bulabileceğiniz birkaç fobi ismi:

Necrofobi: Ölüm korkusu
Batofobi: Birşeyleri düşürme korkusu
Dromofobi: Karşıdan karşıya geçme korkusu
Mysofobi: Kirden ve kirin taşınmasından korkma
Antropofobi: İnsan korkusu
Pantofobi: Her şeyden korkma durumu

Aşağıdaki linkten kitaptaki resimlere de ulaşabilirsiniz.
http://www.codex99.com/illustration/111.html

İyi okumalar ve incelemeler.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

yenide yinelemek


       Yeni bir eve taşınmak zordur. Yeni evdeki ilk gün çok kaygılı olurum. Ben de birkaç ay önce yeni odama taşındım. Odama iyi muamele edilmemiş olduğu için tamir etmek zorunda kaldığım hissinden dolayı sorumluluk; odam kirli olduğundan dolayı da tiksinme; yeni olduğundan dolayı yabancılık; anahtarı bende olduğundan anahtar sesi ile beni karşılama hissi verdiğinden sahiplenme ve sevme eğilimi hissediyorum.
       Odamı taşırken ellerimiz dolu; ama bir kutu var ki elimden bırakmıyorum. Kuzenim isyan ediyor: ya Ceylo o kutuyu sonra getiririm, ne var ki içinde almasan olmaz mı diyor.
                                                        -----------
       Hani üstad Ankara'ya deniz kokusu getiriyorum diyor, o kutuda da benim için burada neye gerek varsa o var: evde olma hissi, sevgi, mutluluk ve öfkem. Kuzenime gülüyorum, anlatsam da anlamaz diye cevap vermeyip kutumu sıkı daha sıkı tutuyorum. Kendi varlığıma olmayana ergiden gider gibi gidiyorum.

       Kutunun içinde o, yazdığı mektup ve mektupta anlamını açıkladığı dört obje var.


                                                         *******

Hani duruşunda asillik olan ender(,) sevdiğim kadınlardandır o. Her yenide kendisine olan hissiyatım katlı yinelenip, değerlenir.



22 Mayıs 2012 Salı

halvet

İş ilanlarında en az iki yıl deneyim,
Kendi yolunda gidince beni dinlemiyorsun tribi atan, hocayı sadece dinleyince kendi otokontrolü yok gibi tavır yapan yine aynı hoca,
Kendisinden önce uyandığım çalar saatim,
Bilmeden konuşanlar, dinlemeden konuşanlar, sadece konuşanlar, başını 22 derece eğip robot gülümsemesi takanlar, hayatında başarılar dilerim, herşey gönlünce olsunlar gibi ezberlenmiş cümleleri uçuşturanlar,-mış olsun diye olsunlar.

Hayat tıpkı saçma bir haber gazetesinde samimiyetiyle derdini anlatan adamın sadece en aptalca;ama ilgi çeken cümlesinin alınıp başlık yapılması kadar anlayışsız, işine geleni yapan ve tiksindirici adam gibi.

Hepsi hayattan soğutuyor.

Yere paralel uzanıyorum. Odama aldığım saatin yelkovan sesi benimle sohbet ediyor gibi. Her gün yatağa giderken, bugün de ölmedim anne diyorum. Sabah uyuyamayıp uyanınca da bugün de yaşıyorum anne diyorum.

Hayatta kalıyor olmak yaşıyoruz anlamına gelmiyor sanırım. Duygusal olarak bitkisel hayatta olmuşum da birileri benim fişimi çekmemekte direniyor gibi.

Oysaki ne demişti bozkırı anlamış yazar "zamanla her şeyi sever insan, çünkü bir gün öleceğini anlar."

15 Mayıs 2012 Salı

Ankara'dan abim geldi


Bugün dinledim ilk kez bu şarkıyı : Grup Gündoğarken-Ankara'dan Abim Geldi.



Anlatıcı İstanbul'da; ama bir söz var ki olayı kitledi: Ankara'dan abim gelmiş.
Şarkıyı dinlerken 3 farklı his yaşadım: 90lara gitmek, Ankara'daki abi, evden çıkan birinin eve gelmesi olayı.

*90lara gitmek: şarkının ritmi, aletlerin kullanım şekli tam olarak o dönemin huzurunu yansıtıyor. Ya da benim Grup Gündoğarken ile öyle çocukluğumla bir özdeşleştirme var. Kaldı ki tanımlamalar da böyle 80lerin, 90ların ya da gelin eskilerin diyelim, o dönemlerin huzur ögelerini taşıyor:
      -mişli geçmiş zamanın masalsı havası,
      -annem, babam, abim ve ben kişileri
      - siyah beyaz filmin sinemada gösterimi

*Ankara'daki abi:  küçükken en ciddi işlerin olduğu, en erişilmez gibi duran ve okuma amaçlı Anadolu'ya en yakın olduğu için tercih edilen şehrimiz rolu ile çıkıyor meydana Ankara. Abi, ablaların okumaya gittiği için daha farklı anlam kazandığı şehrimiz oluyor Ankara. Ki aile de İstanbul'da iken bu büyük şehir, arka planda da kalmamış gibi. Evet denizi yok; ama abim orada o sebepten bu dizeler yazılacak.

*Evden bir süreliğine bavulunu alıp giden ablanız abiniz varsa bu yazacaklarımı iyi bilirsiniz. Evden giderkenki ailenizin gururu, sevinci, maddi olarak hesaplama;ama keyfi bozmasın diye çaktırmamalar, annenin haberi duyduğu andan itibaren nasihatları, babanın uğurlama saatlerine yakın az ve öz nasihatları, uğurladıktan sonraki zamana alışma, evde kalan kardeşlerin üzüntüsü ve ona kalacak daha fazla boşluk ile beraber sonraki günlerin hayalini kurma, vs. Sonra abinin, ablanın ayda bir gelme heyecanları, akrebi de yelkovanı da ona göre ayarlamak, onun sevdiği yemekleri yapmak, onun aslında sen gittiğinden beri herşey yerli yerinde mesajları verme çabaları.

İçinde Ankara geçiyor diye zaten sevdim; ama yukarıdaki sebeplerden ayrı sevdiğim bir eser oldu.

[...]
bir sinemanın önündeyim
siyah beyaz bir film varmış
annem babam beni çok severmiş
ankara’dan abim gelmiş
evde bir bayram havası
annem babam beni çok severmiş
dağılır duman duman bir ömür
olur olmaz karşımda
olur olmaz geceler
karışır mesafeler o anda
olur olmaz uzaklar
olur olmaz kısalır
kadıköy’den istanbul’a
ilk avare akşamlar
alnımda ergenlikler
ilk aşkı müjdelermiş
annem babam beni çok severmiş
bir sinemanın önündeyim
siyah beyaz bir film varmış
annem babam beni çok severmiş
Ankara’dan abim gelmişevde bir bayram havası
annem babam beni çok severmiş
of annem, annem

13 Mayıs 2012 Pazar

Tez elden bitesi tez günlerimiz

Sevgili tez yazangiller,
Ben de geldim aranıza. Bahar mevsimine hiç yakışmayan aktivitelerin başında geliyor bu tez yazmak; ama elden birşey gelmez.


Benden tez yazarken yapılabilecek serisine eklemeler var:
* Masanızı toplayıp şöyle taze kokular veren deterjanla siliniz. Yeniden doğmak bu olsa gerek.
* Facebook, gmail ve twitter şeytan üçgeninden kaçının.
* En sevdiğiniz albümü açın ve bu bitince ben kalkacağım deyin. Olmadı radyo açın hem müzik destekliyor hem de yalnız değilsinizmiş gibi olur.
* Arada fiziksel aktiviteler yapın, müzik açıp müziğe uymadan dans etmek çok eğlendirir mesela.
* Yemek yemek oturgan bünyeye iyi gelmez, ağzınızı tatmin etmek ve meşgul kılma adına sakız çiğneyin, bol su için, salata yiyin.
* Çok basit liste yapın: giriş bölümüne A başlığında x, y,z, t gibi konuları değineceğim gibi şeyler yazın. Her birini yaptıkça işaretleyin. Hatta günlük aktiviteler için de liste yapın.
* Bazen bir sosyal aktiviteye katılıp gelmek evde bütün gün oturmaktan daha elverişli kılabilir gününüzü.
*Ara vermelerinizi bilgisayar önünde yapacağınıza sessiz ortamda, pencere önünde yapınız.
* Kendinize deadline tarihleri koyunuz. Yaptırımı olsun diye hocadan isteyin böyle tarihler.
*Mükemmellikten kaçının, zamanında yetiştirmek hiçbir şey vermemekten iyidir.
*Hocalar ego tatmini içi bile en az 10 tane eleştiri yapıp sizi yollayacaklar. Üzülmeyin, sizin yönlendirilmeye, onun da kendini iyi hissetmeye ihtiyacı var. Kaldı ki o da bu sebepten para alıyor.
* Eninde sonunda bitecek, bunu düşünüp rahatlayın. Bugüne kadar ne sınavlar, ödevler verdiniz.

Başarılar dilerim.

Eğlenmek için bu sayfayı da incelemenizi öneririm:
http://www.englishproofreading.co.uk/2009/03/01/10-tips-phd-comics-getting-your-thesis-time

fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/alanchan/5063164507/

27 Şubat 2012 Pazartesi

"Ankara şehrinin insan biyoklimatolojisi açısından analizi"


Cemil'in sözünü tekrarladım kendime: "Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor"*.

[...]

Buna dair birşey ararken karşıma tesadüfen bir makale çıktı**. Makalenin başlığı bile bir tuhaf hissettirdi: "Ankara şehrinin insan biyoklimatoloji açısından analizi". Belki o andaki ruh halimden kaynaklandı böylesi bir hüzün, ya da ben Ankara'dan böyle "Ankara şehri" diye bahsedilince bir garipsedim. Bir de üstüne "insan biyoklimatolojisi" tamlaması her nedense bana "yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı korkusu çöker bütün bozkıra" dizelerini hatırlattı.

[...]

Neyse belki ben de birgün diğer şehirlerde bir hayat bulurum. Cemil'in dediği gibi "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor"* 



Kaynaklar:
*Barış Bıçakçı. Sinek Isırıklarının Müellifi (2011). İletişim Yayınları.Sayfa 24.
**Çalış, O., Türkoğlu, N. (2011). Ankara şehrinin insan biyoklimatolojisi açısından analizi. Uluslararası İnsan
Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 8:2.




22 Şubat 2012 Çarşamba

iyelik eki

İyelik hali değişik bağlamlarda sorgulanır da, beni şu aralar ilgilendiren hali sevgili yeğenimin, Masal'ın kullanış şekli. Birgün uyandığında annesine durup "benim Ceylanım nerede?"  diye sormasını söyleyince ablam içim bir tuhaf oldu. Küçük elleri, masumluğu, salt varlığı ile hayatıma umut getirmiş olan güzelim bebek nasıl böyle bir sahiplenme ekini kullanıyor ki? Diğer teyzesi için de "benim Arzum" diyor; ama benim gibi onu hep uzaktan takip eden, cümlelerini deftere yazıp tekrar tekrar okuyan teyzesi için çok daha farklı anlam taşır hale geliyor.


Hayatımda yaşadığım en güzel sığınma halidir Ankara'dan sonra. Bir masumluğun, koşulsuz sevginin sunulduğu tek dönemin varlığına, bir kelimesine, bir sahiplenme ekine başımı yaslıyorum. Kendimi o saf duyguya bırakıyorum.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Ankara isim rehberi

Başlığın böyle olduğuna bakmayın, çeşitli sebeplerden kimseye şehir konusunda rehberlik etmek için atılmam. Bir kelimenin(meneviş) anlamına bakarken, bu kelimenin benim güzel şehrimde, sokak isimlerinden biri olduğunu gördüm. Sonra dedim ki, Ankara'daki güzel ve ilginç sokak,cadde, bulvar isimlerini bir listelesek güzel olur. Çeşitli internet siteleri ve Barış Bıçakçı'nın Bizim Büyük Çaresizliğimiz adlı kitabının 129.sayfasına dayanarak bu listeyi yazmaktan büyük mutluluk duyarım:)

Not 1: Listeme eklemeler yapacağım.
Not 2: Bazı sokakları google mapten bakınca diğer şehirlerde de görebiliyoruz (*). 
Not 3: Bazı sokak isimlerini, "adresin ne sorusu"na cevaben söylediğimi hayal edemiyorum (Banghabandhu Şeyh Mucibur Rahman Bulvarı)

Olaylar olaylar I: Gökçek'e biri Ankara'da bir sokağın adını "twitter" yap deyince kendisi onaylar. Anketle isimsiz sokaklara bu "twitter " adını veririz demiş.

Olaylar olaylar II: Gökçek, Fransa'ya yasa tasarısı sebebiyle kızınca "Büyükelçiliği'nin bulunduğu Paris Caddesi'nin isminin Cezayir Caddesi olarak değiştirilmesi, Degol Caddesi'ne Cezayirli milli kahramanlardan birinin isminin verilmesi ve Fransa Büyükelçiliğinin bulunduğu yerde uygun bir alana Cezayir soykırım anıtının yaptırılarak, dikilmesini" ni İsimlendirme Komisyonuna sunar.

Olaylar olaylar III: Gökçek, Van Depremine yardım etmeye gelen ve hayatını kaybeden Japon Muyazaki'nin adını yaşatmak için "Yardım için geldiği ülkedeki yapı denetim hatası yüzünden 5,6 büyüklüğündeki bir depremde hayatını kaybetti. Bunu dünyaya anlatamazsınız. En azından onun adını unutmamalıyız. Bunun için Ankara`da Miyazaki`nin ismini yaşatacağız" der.

Aşağıda göreceğiniz üzere ölmüş devlet adamlarını, şairleri tabelalarda yasını tutmayı adet edinmiş güzel ülkemin bir bebeği olan, bunun yanında hep gri havasından kurtulmaya çalışan ve kendisini sevdirmeye çalışan yanı ile Ankara sizi selamlıyor:
Abay Kunanbay Caddesi
Abdullah Gabdulla Tukay Caddesi
Adalararası Sokak
Ağaçkakan Sokak*(İstanbul)
Arjantin Caddesi
Balgat Caddesi
Babaharman Sokak
Banghabandhu Şeyh Mucibur Rahman Bulvarı
Bestekar Sokak
Beştepe Caddesi
Bitiştiren Sokak
Çinçin Mahallesi
De Gaulle Caddesi 
Harf Devrimi Caddesi
Hoşbeş Sokak
Işıtır Sokak
John Ford Kennedy Caddesi* (Istanbul)
Kaygan Sokak
Karyağdı Sokak
Kediseven Sokak
Komut Sokak

Kütükçü Alibey Caddesi
Tarhana Sokak

Mahadma Gandhi Caddesi* (Batman)
Meneviş Sokak
Portakal Çiçeği Caddesi
Rabindranath Tagore Caddesi
Sarıkadın Sokak
Sesveren Sokak
Simon Bolivar Bulvarı
Solfasol Mahallesi
Sulugöz Sokak
Şapka Devrimi Sokak
Şeftali Sokak* (Tekirdağ, İstanbul)
Televizyon Caddesi
Tesviyeciler Caddesi* (İstanbul'da sadece Tesviyeci Sokak var:)
Tevekküller Sokak
Tunalı Hilmi Caddesi
Yarenlik Sokak
Yatıkmusluk Mahallesi
Uzay çağı Caddesi

Kaynaklar:
http://www.dipnot.tv/20964/Gokcekten-Fransaya-karsi-3-yaptirim-PARiS-VE-DE-GAULLE-CADDESi-DEgisSiN-CEZAYiR-SOYKiRiM-ANiTi-YAPiLSiN-.aspx
http://www.odatv.com/n.php?n=ankarada-bir-sokagin-adi-twitter-olsun-1401111200
http://www.beyazgazete.com/haber/2011/11/13/ozel-haber-depremde-olen-japon-muyazaki-nin-ismi-ankara-da-bir-caddeye-verilecek-698882.html
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=29559