Hakkımda

Fotoğrafım
Ankara, Türkiye
Kimyayi insana dair her turlu bilesen.

9 Ağustos 2016 Salı

Japonya Pratik Bilgiler


1- ULASIM

1.1 Japan Rail Pass: 

Ben Japonya'da Tokyo, Kiyoto, Hirosima, Osaka, Shizuoka (Mount Fuji) bolgelerine gittigimden ve otobusle yolculuk yapmak istemedigimden Japan Rail Pass (JR) aldim. Bu pass cok pahali simdiden soyleyeyim. Ornegin 7 gunluk kullanim icin 262 Euro odedim.

- Japon vatandasi olmayanlar icin 1, 2 ve 3 haftalik suresiz kullanima acik, belli basli trenlerde kullanilan bir pass. Bilgi icin: http://www.japanrailpass.net/en/about_jrp.html

- Bu passi Japonya'ya gitmeden once onlarin onayladigi bir acentadan almaniz sart. Bu acentalarin listesi ise su linkte bulunabilinir: http://www.japanrailpass.net/en/purchase.html#step_01

- Kullanacaginiz tarihlerini ise Japonya'ya gittiginizde isletmeniz lazim. Benim Belcikali acenta Japonya'da JTB adli acenta ile anlasmali oldugundan onlarin ofisi bulup onaylattim. Bileti alirken  isletmek icin nereye gitmeniz gerektigini acentaniza sorun.

- Bu pass cok pahali: eger rahatiniza duskun degilseniz ve Osaka-Tokyo arasini 3 saat gitmem ben 10, 12 saat yolculugu goze alirim diyorsaniz gece otobuslerini arastirin derim. Ancak, Japonya'da iken 3-4 buyuk ve birbirinden uzak sehirleri trenle gezeceksiniz JR passi oneririm. Emin olun benim gorecegim yerleri trenle gidecekseniz, bu pass Japonya'da alacaginiz biletlerden daha ucuza gelicektir. Zira ulasim Japonya'da oldukca pahali.

- Gecerlilik:  JR Kyushu, JR Shikoku, JR West, JR Center, JR East and JR Hokkaido, Hikari, Sakura olanlarinda gecerli. Nozomi ve Mizuho trenlerinde ise gecerli degil. Ben rezervasyon yapmadan yer buldum. Diger gecerlilik bilgileri icin: http://www.jrpass.com/japan_rail_pass_validity


1.2 Rota bulma

- googlemaps Japonya'da inanilmaz derecede dogru, bu sebepten googlemaps'e guvenebilirsiniz.

- Bunun yaninda mesela ben Osaka-Tokyo hattina bakarken googlemaps bana Nozomo trenleri gosterip Hikari trenleri cok az gosteriyordu. Bu sebepten sehirlerarasi giderken tren icin http://www.hyperdia.com/ websitesinden yolunuzu bulabilirsiniz.

1.3 IC Kartlari

- Otobuslerde, metroda, hatta bircok markette bir seyler alirken bile kullanabileceginiz IC kartlar var. Bu kartlari alirken depozito olarak 500 JY veriyorsunuz ve icerisine para yukleyebiliyorsunuz. Ben rastgele Pasmo karti almistim ve Tokyo, Yokohama'da kullanmistim http://www.japan-guide.com/e/e2359_003.html

- Bu karti donerken geri verdigimde bana 500 JY ve icinde kalan 67 YJ'imi bile geri verdiler. Ancak her durakta kartin depozitosu verilmeyebilir. Onu son ana birakmayin ve arastirin derim.

Avantajlari:

- Surekli metro bileti almak zorunda olmamak ve zaman kazanmak

- Bazi noktalarda kredi karti ile para yukleme secenegi (ola ki ustunuzde nakit yoksa// her zaman kredi karti kabul etmiyor dikkat!)

1.4 Metro, otobus yolculugu

- Otobuslerde yol parasi inerken odeniyor ya da kart inerken basiliyor
- Metro ucretleri gideceginiz mesafeye gore ucretlendiriliyor. Bu sebepten metroya girerken IC kartinizi okutuyorsunuz ve metro cikislarinda da hesaplamasi icin tekrar okutmaniz gerekiyor. Biletiniz varsa da giselerde onerilen miktarlardan(ornegin 170 JY, 210 JY, 260 JY) gideceginiz mesafeye gore satin alip hem binerken hem de cikirkan okutuyorsunuz. Haliyle binerken biletinizi makine geri veriyor, siz sakliyorsunuz ve inerken de makine rakam dogru ise bileti size vermemek uzere yutuyor. Eger miktar az ise ya da yanlis bir miktarda aldiysaniz 'fare adjustment' bolumune gidip eksigi tamamliyorsunuz. Bu onerilen miktarlar genelde googlemapste yaziyor, ya da buyuk haritada duraklara gore miktarlari bulabilirsiniz. En kotu ihtimalle duraklarda en az 2 guvenlik gorevlisi oluyr, onlara sorabilirsiniz.

2. INTERNET

Ben sim kart almadim (telefonumda calismaz vs. diye), kendime tasinabilir 3G pocket wifi aldim. Websitesi Ingilizce oldugundan, cok da iyi hizmeti oldugu icin pahali olsa da eConnect Japan'i tavsiye ederim: https://www.econnectjapan.com/ . Ben bu sayede cok rahat, dil problemi olmadan seyahat ettim. Hatta yerel insanlar Ingilizce'yi pek konusmadigindan google translate pek bir yardimci oldu.


Eger sadece otellerde ve denk gelecek yerlerde internet erisiminiz olacaksa guzergahlari, hedeflediginiz saatini ± 40 dakikasina kadar opsiyonlari ile not edin derim. Ozelikle kritik bir treni yakalarken sinir krizi gecirebileceginiz bir karisik icinde bulabilirsiniz kendinizi.

3. ROTA ONERISI

Ben Tokyo -> Yokohama -> Mount Fuji -> Osaka'da konakladim. Osaka'da konaklayip Kiyoto, Hirosima ve Hirosima'da iken Miyajima'ya gittim. Osaka'dan Tokyo'ya geri donus, birkac gun gezme ve ucus.

Tokyo'da 3 ve daha fazla gun kalmaniz lazim. Yokohama daha sakin buyuk bir sehir gormek, okyanus havasi almak ve degisiklik olsun diye gunubirlik gorulebilir. Mount Fuji bolgesi hiking ve doga icin kalinabilir. Osaka eh iste olsa da Kiyoto, Hirosima, Miyajima ise olmazsa olmazlariniz olmali bence.

Eger daha dogayla icice zaman gecireyim, dag tas ova goreyim diyorsaniz Hokaido bolgesini oneririm.

Su websitesinden de alternatif bir rota cizebilirsiniz: http://www.japan-guide.com/e/e2400.html



4. KONAKLAMA

Ben konaklayacagim yerleri booking.com'dan fiyat ve yapilan yorumlara gore seciyorum. Ozellikle yorum sayisi cok olup da yuksek puan almissa orayi sectim. Diger onemli nokta ise duraklara yakin olmasi. Kaldigim yerlerin isimlerini ve dusuncelerimi yazayim ola ki gitmek isterseniz.

Oak Hostel Fuji (Tokyo): 12 kisilik bir odada kucucuk bir ranzada kaldim. Kahvalti vs. dahil olmasa da 24 saat kullanabilecegim mutfagi, buzdolabinin olmasi bir avantajdi. Asakusa metro duragina yuruyerek 8-10 dakika. Ola ki gurultude uyuyamam, kapali alan fobiniz varsa bu ranzalar sizin icin uygun degil o zaman. Calisanlar inanilmaz seker. Dunyanin her yerinden gezginlerin sectigi guzel bir yer.

Daiwa Roynet Hotel (Yokohama): merkeze yakin, rahat, guzel bir hotel idi. Kahvalti vs. yoktu. Hosteller gibi farkli, dunyanin her bir yerinden gelen insanlarla tanisma firsatiniz olmuyor maalesef.

Guest House Tokiwa (Shizuoka): Mount Fuji'ye tirmanacaksaniz, gorecekseniz bu hostel de onerilir. 6 kisilik bir odada kaldim ve her adiminizin gurultu olarak duyulacagi bir hostel. Gelen herkes de daga tirmanacagi icin sabah 5-8 arasi uyanip gitmis oluyor. Bunun disinda dagin zirvesine tirmanacaksaniz o istasyonlarda da bir yer rezervasyonu yapin.

Drop Inn Osaka (Osaka): Kiyoto ve Hirosima'da konaklama daha pahali diye okuyunca hazir JR pass da almisim o zaman burada kalayim dedim. Ancak, cok nemli bir binada yataklar surekli islakmis gibi bir his oluyordu. Benim kaldigim odada 20 kisiye yakin insan vardi. Gurultu olmasa da surekli bir nem ve koku vardi. Guzel yer, iyi insanlar; ama yataklarindan ve odadaki nem kokusundan memnun kalmadim. Diger az kisili odalari var mi bilmiyorum bakmak lazim tabi ki.

5. PAHALILIK

Japonya kesinlikle pahali. Yemekler, konaklama Bruksel fiyatlari ile ayni olsa da ulasim kesinlikle cok daha pahali. Ulasimin yaninda meyvelerin pahali olmasi beni cok sasirtti mesela. Bar charge diye bir sey var ve gideceginiz barda sizden 1000 JY'ni istiyorlar (Golden Gai bolgesinde mesela). Ben bir barda Japon birasi ile bazi viskilerin ayni fiyatta oldugunu gorunce sasirmistim. Hele ki Bruksel'de 3-4 Euroya bile cok guzel/ozel biralar icerken, pek de ozelligi olmayan biralara o kadar fiyat bicmeleri sacma geldi. Neyse siz gunluk yemek, icmek icin 20-30 Euroyu kesin gozden cikarin (kendim surekli hostelde pisirir yerim, yeni yemek denemem derseniz gunluk 8 Euro da harcayabilirsiniz tabi).

6. HAVA

Ben 23 Temmuz - 7 Agustos tarihleri arasinda oradaydim. Nemde ve sicakta gezmekte zorlandigim zamanlar oldu. Kesinlikle boyle gunesli havalarda semsiye tasimanizi oneririm. Tipki ABD'deki gibi yazin icerisi cok soguk oluyor. Hostelde odada, toplu tasimada klimalar surekli calistigindan usudugum zamanlar oluyordu. Bu sebepten yolculuk aninda da usuyebilirsiniz diye yaninizda bir sal, hirka bulundurun.


7. GUVENLIK

Ben bu geziyi tek basima yaptim. 16 gun boyunca hic taciz edilmedim, sacma sapan bakan, laf atan olmadi gezdigim yerlerde. Belcikali arkadasim bile Bruksel'de gece saatinde Japonya'daki gibi rahat gezilmeyecegini soylemisti. Ozellikle buyuk sehirlerde sokakta gece saatlerinde de hayatin kaliteli sekilde devam etmesi, kadinlarin aksam saatlerinde sokaklarda huzurlu hareket edebiliyor olmasi ve geceleyin sokaklarin sadece erkeklere kalmamasi bana guven verdi. Bunun yaninda turist olarak da 'acaba kaziklaniyor muyum' hissine hic kapilmadim. Daha once oraya giden arkadaslarimdan da duymustum cuzdanim kayboldu, gittigimde ayni yerdeydi gibi hikayeler. Ben de bir kez cuzdanimi unuttum bir yerde ve 3 saat sonra ayni yerinde duruyordu. Bunun yaninda benimle ayni tarihlerde Tokyo'da olan bir arkadasim hirsizlik olayina denk geldigini soyledi. Siz yine de dikkat edin.

NOTLAR:

Benimkisi kisa sureligine gidilmis gezi gozlemleri. Basiniza daha farklisi tabi ki gelebilir. Lutfen bunun bilincinde okumus olun yaziyi.

Gidilecek yerleri tripadvisordan ve japanguide'dan arastirarak secebilirsiniz. Ben bazi yerlerde turist akinindan bikip daha erken cikabiliyordum, ya da daha uzun kalabiliyordum. Plan degisikligi acisindan da internet erisiminin olmasi ozgurluk alani yaratti tabi.

Erken saatlerde uyanip aksam 5 gibi kapanacak mekanlari ogleden once gezin derim. Daha sonra kaldiginiz yere donun ve mola verin. Kisa bir sekerlemeden sonra enerjinizi toplayip gezmenize devam edersiniz.

Kiyoto'da gezerken sinekler feci isirdi ve acayip yaralar olustu vucudumda. Baska bir arkadasimda da olmustu. O sebepten yaninizda anti alerjen bir krem alin.

Bazi yerlerde sadece nakit kabul ediyorlar, alisveris yapmadan once sormanizi ve yaninizda her zaman nakit tasimanizi oneririm.

Turistik aktiviteleri yapmaya cok zorlamayin kendinizi. Size en uygun olani secin bence. En onemlisi tadini cikarin.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Günümüz Büyüklerinden/Siyasetcilerimizden Bize Miras



Günümüz Büyüklerinden Bize Miras

Sporda Siyaset

Neredeyse 3 yıldır Brüksel’deyim ve bu süre zarfında da hep aynı spor salonuna gidiyorum. Oraya düzenli gelen insanları az çok tanıyorum. Avrupalı yaşıtlarım kulaklıkları takılı müziklerini dinler, sporunu yapar, tanıdık birilerini gördüklerinde de sohbeti uzatmayıp sporlarına devam ederler genelde.  Bir sene öncesine kadar kahve, su içilen bir dinlenme alanı vardı.  Bu dinlenme bölümüne yakın bir spor aletini kullanırken, üç gencin konuşmalarını dinliyorum. Afrikalı bir çocuk ve Ortadoğulu iki kişi bilin bakalım ne konuşuyorlar? Tabi ki komplo teorili siyaset.  Afrikalı çocuk Ortadoğulu çocugu sakinleştirme amaçlı sürekli “anlıyorum, anlıyorum” diyor. Ortadoğulu çocuğun aslında bir yarası olduğu gözlerindeki öfke, acı, sinirlenmesinden belli. Ben sporumu bitirip yoluma devam ediyorum onlar daha doğrusu Ortadoğulu çocuk hararetli hararetli derdini anlatıyor her ne kadar “anlıyorum” cevabı alsa da.

Otobuste Sabahın Köründe Siyaset

Geçen yıllarda İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorum. Otobüste sabahın 4’ünde arkamda oturan çocuğun ağlaması ile uyanıyorum. Yan taraftaki koltuklarda oturan iki adam o saatte hala hükümetin yatırımları, ülkenin aslında çok potansiyeli olduğundan, insanımızın da aslında çalışkan olduğundan bahsediyordu.

Twitterda Ciddiyet veya sadece Siyaset

Örnek I: Geçen hafta twitterda takip ettigim biri Türkiye Siyaseti ile attığı twitlerden sonra konu dışı bir twit atıyor. Takipçilerinden biri hemen uyarıyor savaş varken hayvanlardan bahsetmek de ne gibisinden.

Örnek II: Köln’de konferansta iken twitterıma bakıyorum. Aynı yaş grubumdaki Türkiye’den insanlar savaşlar, ülkenin gidişatı ile ilgili twitler atarken (normal olarak); İngiliz yaşıtım meslektaş ve diğer Ortadoğulu olmayan takip ettiklerim bilgi, sanat, geyik iceren bir şeyler paylaşıyor. Bana düşen ise ‘arada kalmışlık hissi’ tabi ki. 

Amacım şu iyi, bu kötü demek değil; durum özeti yapmak. Ancak en çok düşündüğüm şey ise, lütfen hangi güç, nereyi, nasıl, hangi düşman ülke ile karıştırdı muhabbetine girmeyin okurken, hangi taraftan olursanız olun, mutlak değer içinde biz Turkiyelilere siyasetcilerimizden/buyuklerimizden kalan en büyük miras:

-        -  öfke, 
-         - insanın doğasını bildiğini söyleyen ama insanın doğasını kabul etmeyen,  fikrine asla danışılmayan,  beni yok sayarak benim iyiliğim için yapıldığı söylenen bir iyilik anlayışı,
-        -  öç,
-         - her güne bir anma düşecek bir duzen
-          -yas tutma üzerine bir kültür

kaliyor.

Son 5 yıldır yurtdışında huzurlu, mutlu bir ortamda iken medyadaki haberlere, tepkilere baktığımda arada kalmışlıkla beraber suçluluk hissi kaplıyor beni.  Kimi zaman uzun hava girişi olan zaman bir misket havası, halay parçası, kimi zaman da heyecanlı, mutlu bir şekilde yöresel dans edilen, ama aslında acıklı bir şeyler anlatan bir türkünün mısrası gibi hissediyorum kendimi.

14 Mart 2015 Cumartesi

sporda istikrari yakalamak


Efendim bu yaziyi duzenli spor yapmada 2.5 yilini devirmis biri olarak yaziyorum. Aslinda spor yapmak degil de disipline hareket etmek diyeyim. Kilo problemim yok; ancak guclu olmak, fiziksel yaslanmayi geciktirme ve vucuduma olan saygimdan dolayi spor yapiyorum/hareket ediyorum.

Bugun spor salonundan cikinca blogumda bu konuda bir yazi yazmaya karar verdim. Yeni baslayacaklar icin, sporda istikrar saglamak isteyenler icin benden oneriler ve ornekler:

ERTELEMEYIN

- Spora baslamayi ertelemeyin. Cunku insan bir seyi hayati boyunca erteleme yetenegine sahip.
- Diyelim ki birkac ay duzenli gittiniz bir sonraki gidisinizi (2 gunde bir) ertelememek icin kendinizi ikna edici yontemler yaratmalisiniz.

YOLUN ORTASINDA SIKAYETCI OLMAMAK

- Basladigimiz isi bitirmek zor olabiliyor; ama eger zihninize gitme komutunu verip ciktiginiz spor salonunda kendinizi hayal ederseniz ise yarayacaktir. 'Ya simdi kim oraya gidecek' cumlesindeki 'ya' kelimesini soylemenizle bile sikayete baslayip motivasyonunuzu sifirlayabilirsiniz.

- Ornegin, karli gunlerde bile spora gittigimi bilirim. Oysa ki evin yakinindaki bakkala gitmeyi gozumde buyutebiliyorum. Ancak is spora gelince ev ile spor salonu arasindaki psikolojik ve fiziksel olarak motivasyonumu dusurecek noktalara dikkatimi vermiyorum.


SABIRLI OL

 - Spora basladiginizda dikkat, stres, depresyona meyilli olma, serotonin seviyesini artma, vucudu sekle koyma, kilo verme gibi degisimleri gozlemleyebilirsiniz. Tabi birkac ay sure vermek sartiyla!

- Birkac ay sonrasinda bu degisimi disaridan da gozlemleyeceklerdir. Ben mesela cok da dimdik duran biri degildim. Simdi son 3 yildir kilom ayni olmasina ragmen durusum daha dik ve saglikli oldugu icin daha 'zayifmisim' gibi yorum aliyorum bazen. Bu da tabi ki motivasyonumu artiriyor.

- Spor salonunda cabuk kilo vermeye calisan tipleri kendisine asiri yuklenmesinden ve hareketi dogru yapmamasindan anlayabilirsiniz. Dogru hareket, yeterli zaman kesinlikle sart!

ODUL-CEZA MEKANIZMASI

- Ben kendisini agir elestiren bir yapidayimdir. Bu sebepten de odul-ceza mekanizmasini da iyi isliyorum kendimde.

- Ornegin, spora gitmediginiz gun kendinizi rahatsiz oldugunuz bir seye mahkum edebilirsiniz. Mesela saclariniz kirli dolasmayi sevmiyorsaniz ve aksam disari cikacaksaniz, kendinize o gun saclarinizi spor salonunda ancak ve ancak antremandan sonra yikama kosulu koyabilirsiniz. Eger odul-ceza sistemi sizde de ise yariyorsa deneyin bence. 


ARALIKLI ANTREMAN/ TERSINE OYALANMA

- Bazen 'benim burada ne isim var' dedigim oluyor spor salonunda iken ya da cok zevk almadan spor yaptigim. Oyle zamanlarda kendime aralikli hedefler koyuyorum.

- Ornegin 30 dakika eliptik kondisyon bisikletinde daha pratik gecsin diye 1'den 6'ya kadar her leveli 3er dakika yapip kolaydan zora ve tekrar kolaya donme seklinde yapinca 30 dakika daha eglenceli geciyor.

- Ya da 'sonu 5 ile ile bitecek zamanlarda bitireyim' ya da 'dur 135 kaloriyi 150 'ye tamamlayayim' gibi benim 'tersine oyalanma' diye isimlendirdigim bir yontem de gelistirebilirsiniz.


DOGRU MUZIK SECIMI

- Muzigin motivasyon artirici etkisi var. Internette de 'workout' listesi olarak arastirirsaniz cok guzel gaza getirici listeler var. Hatta kosu hiziniza gore bile sarkilar secebilirsiniz.


AZ KONUS, DAHA COK SPOR YAP

- Ben surekli gordugum insanlarla aktivite amacli gorusup sonrasinda sohbet etmesini severim. Inanin bana, surekli gordugunuz insanin hayatindaki sorunlar, heyecanlar cok da degismiyor genelde. Bu insanlarla 1 saat daha az gorusseniz bir sey kaybetmiyorsunuz. Kaldi ki bu kisiler eminim butun sosyal medya ve iletisim yollariyla gunde bir kez sizinle dolayli veya dolaysiz mesajlasiyordur (durum guncellemesi, sevdigi resim, RT, fotograf, size ozel mesajlar vs.). En guzel kombinasyon, onlarla hem spora gitmek hem de gorusmek de olabilir.



27 Nisan 2013 Cumartesi

gökyüzü üzerine II



Dur ya, aslında sen bize bu kadar ulaşılmaz ve uzak olduğun için değil mi bu kadar çözümsüzlük. Ne kadar istesek de dokunamıyoruz ya sana, bundan olmasın bu kadar sihre muhtaç bekleyişimiz.






24 Mart 2013 Pazar

gözlerin gözlerime


Güneşi arkasına alacak şekilde oturmuştu. Bir sohbet sonrası gözlerimize geldi konu. Ben sabit dururken gözlerimi daha yakından görmek için biraz yaklaştı.

 "Senin gözlerin hangi renk, siyah mı?" dedi.  Ben de "siyah gibi; ama siyah göz olmazmış. Yani koyu kahverengi" dedim.

O yaklaşınca ben de onun gözlerini ilk kez bu kadar yakından görüyordum.

Uzmanlar güneş ışınlarının sekiz dakika gibi bir sürede yeryüzüne ulaştığını söylüyordu; ama benim için o anda onun bana yaklaşıp gözlerime yakından baktığı o anda, güneş bütün ışınlarını gözlerime yansıtmıştı ki kör olmuştum. Hem de bir dakikadan kısa sürede bütün ışınlar yeryüzüne değil; ama benim hücrelerime değin geliyordu. Yine aynı uzmanlar güneşin enerjisinin bilmem kaç milyonda birinin yeryüzüne ulaştığını ve bu enerjinin üç günlük toplamının bir çok enerji kaynağının toplam enerjisine eşit olduğunu söylese de benim için o anda kalbim heyecandan nefes almışlığımla kalmış; bütün hayat enerjim o nefes alışımda depolanmıştı.

O bütün hayat enerjimin toplandığı nefesi bırakmam için onun "bizim gözlerimiz birbirine benziyor" demesi yetti.


Bu yazı Iron & Wine Cinder and Smoke şarkısı eşliğinde yazılmıştır.

18 Ocak 2013 Cuma

Kitap Önerisi: Sinek Isırıklarının Müellifi


Barış Bıçakçı, Ankaraseverlerin başucu yazarlarından biridir. Hatta öyle ki, bütün kitaplarıyla kütüphanemde yer alan tek yazardır kendisi. Son kitabı Sinek Isırıklarının Müellifi'ni ikince kez okumamla bazı notlar daha edindim ve onların birazını da buraya yazmak istedim. Betimlemeler o kadar kuvvetli ki bazı defterlerime öylesine yazmışlığım var. Okudukça daha çok ansal tanımlamalar ve nokta atışları buluyor insan. Her şey sade.

Özet yazmayacağım. Anahtar kelimeleri yazacağım: Ankara, bekleyişte olan Cemil, sevdiği kadın Nazlı, birkaç dost, ev, babanın ölümü, toplu konut, Ankara'da ev.


                                                         ******************************
* "Cemil, kaloriferin üzerinde duran pembe kartondan dosyayı alıp inceliyor. Pembe tuhaf ama bu hastane odasında bütün renkler tuhaf: Münasebetsiz kahkahalara benzer." [syf. 6] (burada geçiş ve zıtlık hayatımdaki başka bir aydınlamaya sebep olmuştur)

* "Böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir. Silaha gerek yok."[syf. 65]

Babaya dair:
*"Babası zoraki gülümsüyor. Kollarını iki yanına bırakıyor, başını öne eğiyor. Artık hiçbir şeye gücü yok, oysa onun kaba gücünü evin iyice sıkılmış musluklarında hissetmeye alışmıştı Cemil."
[syf 6].

(Eğer baba ile ilişkiniz hayatınızın her noktasında karşınıza çıkıyorsa, o zaman bu cümleye bakın. Kitabın tanıtımında okuduğumda ablamı arayıp cümleyi okumuştum. Üstüne konuşulacak gözlemlerin,hikayelerin,anların Barış Bıçakçı fonksiyonundan geçip bir cümleye indirgenmesi budur bence. Hatta benim bu kitapta kendisinin deyimiyle kendimi öldürdüğüm cümledir bu cümle.)

*"Zavallı adam, annesiz bir çocukla baş etmenin en iyi yolunun çocuğu hızla olgunlaştırmak olduğunu düşünüyordu."[syf. 74]

Mekan Algısı:
*"İki gün sonra, İstanbul otobüsü otobana çıkmadan önce toplu konut bölgesinin hemen yanındaki çevre yolundan geçerken Cemil, karanlığın içinde, güçlü ışıklarla aydınlatılmış ısı merkezini hemen fark etti ve merkezin bulunduğu tepenin etrafındaki tek tük ışıklarla kendilerini belli eden birinci etap bloklarına heyacanla baktı. Uzaydan dünyayı seyrediyor gibiydi." [syf. 18] 

* [...]İstanbul'da kalmaktan vazgeçtiğini, evden ayrı kalınca hayatın dışına itilmiş gibi hissettiğini söyledi [syf. 24] 

*"Saati evin dışına çıkarmak onu huzursuz ediyordu. Yanlış bir iş yapıyorum duygusu."[syf. 54]
(Hayran kaldığım noktalardan biridir mekan tanımlamalarındaki duygusal yönelim )

Komik, Gerçek, Oğuz Atay,Sayısal gözlemler:
* "Dünyayı matematiğe has bir zarafet ve kesinlik içinde açıklayabileceğine inanıyordu." [syf. 16]

*"Cemil çayı koyarken beyaz porselen demliğin kapağının ve ucunun yıllar içinde çaydan karardığını fark etti. Böyle şeylere gözümüz takılıyor sonra da yaşamak kirlenmektir, lekelenmektir filan diyoruz. Basit gözlemlerden büyük sonuçlar çıkıyor, oysa çamaşır suyu diye bir şey var." [syf. 23]

* "Canlı beyin muhallebi kıvamındadır". Bilgileriyle birilerini etkilemek isteyen bilim insaları bu tür benzetmeleri seviyor. Muhallebiymiş! Kaşık daldıracağız sanki. [syf. 37]

*"Hayat dediğimiz şey sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ve helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır...Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar."[syf. 50]


Kendisinin Nazlı ile ilgili yazdıkları ayrı bir dosyadır benim için. Nazlı'yı çok merak ediyorum. Arada aklıma düşünce çocukluğu, Cemil'e bu olgunlukla yaklaşımı, olgun kabullenmelerini bir şeylerle bağdaştırıp anlamak istiyorum. Tabi dediğimiz gibi bu fonksiyon Barış Bıçakçı'nındır.


İyi okumalar.

Not: Yazarın bir kitabını paylaşan ,o kitabın ilk sayfasına kaydettiğim haliyle `E.Cey.'e sevgilerimle`.

Kaynak: Barış Bıçakçı. Sinek Isırıklarının Müellifi (2011). İletişim Yayınları.



21 Aralık 2012 Cuma

ankara'da deniz yok görselleri

Efendim tatildeyim zamanım da var. Bir makale okurken orada bir websitesinde buldum kendimi oyalandım ve bunu yaptım kendimce. Hatta google görsellere de ekledim. Siz de kullanabilirsiniz.





14 Ekim 2012 Pazar

Ankara Garı: başka dünyadan gelen tren sesleri

Dün gece Brüksel'le ilgili bir şeyler araştırırken art deco mimarisinden Ankara Garı'na yönlendirildim. Bunun üstüne bu derlemeyi yazmaya karar verdim.

Öncelikle bir tanım verelim: Art deco, 1925'te Paris'te başlayan bir sanat akımı. Görsel motiflerinde daha çok geometrik şekiller, kıvrımlar, zikzaklar ve aerodinamik formlar taşır (1). Türkiye'de en önemli mimari örneklerinden biri Ankara Garı (2).

                             Ankara Garı, 2008.

*Başkent'in girişi niteliğinde olması istenen garın, yerli bir mimar tarafından tasarlanması istenir ve bu iş Bayındırlık Bakanlığı'nda çalışan mimar Şekip Akalın'a verilir. Kendisi devlet desteğiyle Almanya'ya ziyarette bulunur ve en çok Stuttgart'daki garı beğendiği de söylenir. Almanlardan sadece teknik destek alınarak yapılan hem modern hem de geleneksel özellik taşıyan garımız 1937 yılının Ekim ayında açılır (3)



*Ulusalcı-devletçi yapı: Binanın tasarım aşamasında ve yapımında, teknik destek dışında bütün aşamalarda ülkedeki kişiler çalışmıştır. Binanın büyüklüğü, dönemin maddi zorluklarına rağmen devletin gücünü temsil eder. Hatta Mimarlar Odası Ankara Şubesi söyleşilerinde, binanın logosunda bulunan kartal simgesinin de yine devletin gücünü temsil etmekte olduğunu belirtilmiş. Binanın anıtsallığı, büyüklüğü, kartal simgesi, mimar Şekip Bey'in Nazi mimarisinin hakim olduğu dönemde gitmesine de bağlanıyor (3).






*Sorunlar:

Mimarlar Odası Ankara Şubesi söyleşisinde Prof. Dr. Yıldırım Yavuz,
-yapıların çok kötü kullanıldığını,
- yeterli bakım ve onarım yapılmadığını,
-yeni eklenen mobilya seçimlerinin estetik ve uyum kaygıları taşınmadığını,
-özgün malzemeyi zedeleyen ve binanın görünümünü bozan tabela kirliliğini
belirtmiş (3).



*Binanın ferah olmasını, N.Hikmet de şiirindeki bir dize ile destekliyor: "Ankara Garı temizdir, rahattır ve bilhassa yenidir/ Fakat mermerlerin aydınlığı..."




Varan I: Ankara'da mimarisi güzel olan bir garımız var sorunlar olsa da di mi :)

Varan II: Mimar Şekip Bey'in adı bu proje dışında bir yerde olmamış ve kendisi "memur-mimar" olarak tanımlanıyor(4). Bu tanımlamayı okuduktan sonra kendisini nedense kendi halinde bir Ankara memuru olarak hayal ettim. Bir kütüphaneye uğrayınca kendisi hakkında araştırma yapmak istiyorum.

Varan III: Bu garda birçok anısı olan ünlü, ünsüz kişiler ve bu anıların yer aldığı kitapları da okumayı dört gözle bekliyorum.

Varan IV: Sizde de olur mu bilmem ama böyle nedense devlet görevlendirmesi ile yurtdışına giden her memura ayrı bir sempati besliyorum. Belki Raif Bey'den dolayıdır. Keşke onların bir anı defteri olsaydı. Düşünsenize Ankara Garı'nda bir nazi mimari esintisi getirmiş farkında olmadan memur-mimarımız.

Varan V:  Bu bilgilerden sonra N.Hikmet'in şu dizelerini okuyun bence,


          Ankara Garı’na bahar:
İstasyon polisinde artan gizli bir telaşla,
üçüncü mevki bekleme salonunda köylü yapı işçileriyle
ve büfesinde göbekli bir marula benzeyen İstanbul hasretiyle gelir.
Ankara Garı temizdir, rahattır ve bilhassa yenidir.
Fakat mermerlerin aydınlığına rağmen
anlatılması öyle zor (yahut öyle kolay) bir şey vardır ki rüzgarında
bağrışılmaz, koşuşulmaz, yüksek sesle gülüşülmez Ankara Garı’nda.
O kadar ki
Kalkacak tirenlerini ses-büyütenlerle haykırdığı zaman
Boş bulunursa insan
Şaşırır, başka bir dünyadan sesleniyorlarmış gibi.
                                                                            N.Hikmet-Memleketimden İnsan Manzaraları



Kaynaklar:
Resimler:




1-http://gds.parkland.edu/gds/!lectures/history/1925/artdeco.html
2-http://tr.wikipedia.org/wiki/Art_deco
3- Bina kimlikleri Söyleşileri 1. Ankara Gar Kompleksi (Mart 2009). http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=3623
4-Serpil Özaloğlu (2008). “Mimarlığın Aktörleri, Türkiye 1900–2000” Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme.  http://www.mimarlarodasi.org.tr/mimarlikdergisi/index.cfm/index.cfm/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=289&RecID=1687
2008 Ankara resmi: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Ankara_Gar%C4%B1.jpg
Diğer siyah-beyaz resimler: http://e40003.me.metu.edu.tr/Ankara/ (Ergin Tönük). Ergin Tönük koleksiyonu, 1939.
Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları, Nazım Hikmet (2006). YKY.

29 Eylül 2012 Cumartesi

daha çok genciz


Kitaplarımı da yerleştirdiğime göre zihinsel olarak da güvendeyim, evimdeyim.

Gülten Akın- Kış Yolculuğu


Karlı bir bahçede apansız karşıma çıkan
Adını bilmediğim o fırtına mavisi çiçek
Eğilsem baksam yeniden görünecek

Bozkıra uzanmış sereserpe
Gökyüzü maviliğinde
Dünya, onunla ben, ikimiz
Çok genciz daha çok genciz
Okul kaçağı tadında
Gülümsememiz

Dönüş mü hayal mi yaşlandık mı
Aramızda o fırtına mavisi çiçek
Onunla ben dünya ikimiz
Gider döneriz



28 Eylül 2012 Cuma

Brüksel'den Ankara'ya: hoşgelsin sonbaharımız


Bu şehri kendi hali ve Ankara'ya benzerliği ile o kadar sevdim ki, gökyüzüne bakıp mutlulukla oh be diyebiliyorum.

Burada hava güneşli bugün. Bu sebepten belki de içimde sebepsiz bir mutluluk oluyor. Ankara'yı yeni yaşayan birinden güzel bir mail almak sevincimi arttırıyor. Ankara'ya gitme planlarımı ona yazarken sevincim daha da artıyor, maildeki sözcükler gidip benim yerime kendilerini gerçekleştirecek. İlk düşen yapraklara dokunacaklar,öyle söylediler bana.

Kapalı olan sesini açmak için tuşuna basıyorum bilgisayarın, o anda radyoda Vivaldi'nin mandolin konçertosuna denk geliyorum. Bugün her şey ne güzel diyorum.

Aklıma biricik kardeşim düşüyor, mandolin sesinin çocukluğumu getirmesinden olsa gerek.

Her çocukluğumu düşündüğümde kendimi Ankara sokaklarında buluyorum. Oysa ki ben bu şehirden çocukken sadece yol üzerinde geçtim daha el sallamasını bile bilmezken.

Olsun hem zaten ben dört mevsim büyümek de istemiyorum ki Ankara. Sonbaharının gelişini uzaklardan selamlarım biraz geciksem de.

 Brüksel- Eylül 2012

18 Eylül 2012 Salı

iz bırakmış yeşilçam sahneleri vol. I

Yeşilçam filmleri benim için vazgeçilmez. Yüzlerce kez izlediğim filmler de vardır. Sevdiğim sahneleri toplayayım dedim. Çok var; ama aklıma ilk gelenleri paylaşayım dedim. Hem müziği hem de bağlamı ile beni en çok etkilemiş sahneleri paylaşalım:

1- Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) 
  Müzik:Cahit Berkay

Bu filmin her sahnesini severim de en çok son kısmını seviyorum:  Sevgi neydi? Sevgi, iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti. Sonra da yeşilçamda ilk kez kullanılan iç ses tekniği ile fotoğrafın donduğu sahneler: elini tuttum sıcacıktı. Yüreği elimdeymiş gibi. Hatta İlyas'ın en son tanımlaması "bitmemiş türküm benim" ile içimizdeki açı doruk noktasına ulaşılır.


2- Dila Hanım (1977)
Müzik: Cahit Berkay

Eşinin katiline aşık olan Dila Hanım'ın (Türkan Şoray) çelişkisinin yaşandığı sahne. Ama en güzeli bu müzikte Kadir İnanır'ın zeybek oynayışıdır.


3- Boşver Arkadaş (1974)
Müzik: İlhan İrem

Tarık Akan'ın bence en sevdiğim karakteri oynadığı filmidir. Asi ve içine kapanık seveni oynayan Tarık Akan, eski sevgilisinin dengesiz tavırlarına karşı hissettiklerini hasta annesine anlattığı sahne (08:13te başlıyor)

Tarık Akan: [...]Ne istiyor benden. Sevse böyle mi yapar? Kaçmak istiyorum, kaçamıyorum. Onu çok seviyorum. Onu çok seviyorum anne. Ama niye kıskandırıyor beni? Niye oynuyor? Bir oyun oynadık anne. Garip bir kumar. İkimiz de kaybettik. Başkası kazandı. Gururumuzun kurbanı olduk. Sevmemeliyim. Ama ölesiye seviyorum. Ne olursun bana yardım et anne. Onu çok seviyorum.





Yine aynı filmden Selma Güneri'nin şımarık ve zengin hatunu canlandırdığı sahnenin en belirgenleştiği kumsal sahnesi (08:50den itibaren). Bu sahnede Tarık Akan'ın çaresiz bakışları ayrı bir başarılı:



Ve unutulmaz abartılı dayak sahnesi:
Tarık Akan: Sana olan en gerçek duygumu dinlemek ister misin?
Selma Güneri: Evet isterim.
Tarık Akan: Seni çok seviyorum, inan bana. İster misin sevgimi?
Selma Güneri: İsterim, bütün kalbimle.
Tarık Akan: Bilirim. Çok şey istersen.
Selma Güneri: Anlayamadım.
Tarık Akan: Mesela beni istersin. Zengin koca istersin...




4- Devlerin Aşkı (1976)
Müzik: Cahit Berkay

Bir öncekine benzeyen bir senaryo. Eski aşıkların tekrar acı bir şekilde denk gelmesi sahnesi:




Yine aslında dengesiz olan bir çifti oynayan Kadir İnanır ve Türkan Şoray'dır yine. Kadir İnanır'ın Türkan diye bağırdığı sahne (09:00dan itibaren) :





5- Boş Kalan Çerçeve (1969)
Belkıs Özener- Boş Kalan Çerçeve

Aşağıdaki videoda olduğu gibi 00:51de Kartal Tibet'in öksürmesi, piyanodan gelmesi beklenen keman sesi, playback uyuşmazlığı ile başka bir güzel sahne. Hülya Koçyiğit'in her daim sevdiğim takdir ettiğim hareketi: sağ omuzun önde olduğu İngiliz asaleti ile koşup ağlayacağının habercisi gözlemlenebilir burun titremesi ile çerçeveye yaklaşır ve:

HK: Ferit aşağıdaki o iğrenç mahluk sen misin? Bunu bana nasıl yaparsın? Artık hiç kimseyi sevmeyeceğim. Hiç. Hiç ama hiç kimseye inanmayacağım. Bundan sonra hayatım bomboş geçicek. Kalbim bomboş olucak. Tıpkı bu çerçeve gibi. Tıpkı boş çerçeve gibi.



Başka bir huzur benim için yeşilçam filmleri. İyi seyirler.

10 Ağustos 2012 Cuma

yaşasın samimi çaresizliğimiz



"Bizim büyük çaresizliğimiz" ne güzel bir tamlama. Filmi izlemek için düzeni kurup izleyememiş, bir Ankaralı sayesinde bu kitabı edinip dahasında bütün Barış Bıçakçı kitaplarını alarak kütüphanemde bütün kitaplarıyla yer alan tek yazara sahip olmuştum.
-----

Az önce Ankara'ya bok atmayı marifet sanan ve Ankara'yı hiç bilmiyorumu "evet biz İstanbulcular böyleyizdir"cilerin olduğu ortamdaydım. Onlar hep eksik yaşıyorlar. Genelde laf yetiştirmem onlara; sadece acırım. Bugün bu ortamda yanımda bir Ankarasever, Ankaracı vardı. Gökyüzüne bakıp huzur dolup kendimi güvende hissediyordum. "Güven" duygusunu tanımlamak için 24 yaşımda yeni bir şey buluyordum: güven Ankara'yı anlamayıp dışlamayı marifet sayanların arasında Ankaracı bir kişinin varlığını bilmektir.

-----


Bu kitabı paylaşan arkadaşa şu cümleleri yazarak günü bitiriyorum huzur dolu: Ne mutlu Ankaracı olmak, Ankarasever olmak. Bütün İstanbulseverler bile bir noktada birleşemezlerken, Ankaracılar, Ankaraseverler samimi bir çaresizliği paylaşıp, çok konuşmdan başlarını birbilerine yaslayabiliyorlar. Ne mutlu ki Ankaracıyım. Değişik bir onur duydum.

Ankara'yı sevmeyen birinin bana yaptığı kaba benzetmedeki gibi nesli tükenen hayvanlarız biz.

Evet azız; ama birbirimizin ne hissetiğini anlayacak empati yeteneği ve samimiyetinde çoğuz.

Yaşasın bizim Ankara'nın denizi olmayan, gri varlığına sığınmış samimi çaresizliğimiz.



31 Temmuz 2012 Salı

"pulsuz dilekçe"

Ortaokulda psikolog olmaya karar vermiştim. O zaman okuldaki psikolog ile tanışmaya gittiğimde odasında Atalay Yörükoğlu'nun Pulsuz Dilekçe'sini görmüştüm. Hocadan ödünç almıştım. Okuduğumda çok etkilenmiştim. Kopyasını yapmıştım. Hatta o kadar çok sevmiştim ki birkaç kopyasını yapıp tanıdığım bazı kişilere vermiştim. O zamanlarki idealistliğimi bırakalı yıllar oldu ve psikolojinin ilgi duyduğum alanı değişti artık.

Bugün iki arkadaşımın ailelerinden şikayetçi olmaları üzerine aklıma bu yazı geldi. Keşke zamanında herkes okusaydı bu mektubu. Belki şimdi böyle, öbür dünyaya bu kadar yatırım yapıp; ama gercekliğin olduğu dünyadan hiçbir tat almadan, mal,kariyer ve gösteriş meraklısı, yaşından ötürü saygı duymak zorunda olduğumuz sözde anne babalarımız olmazdı. Lafım sizlere ey anne, baba, ünlü çocuk psikolojisi profesörü bakın bir çocuk ağzından ne yazmış:

Sevgili Anne ve Babacığım,

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:

Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.

Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta, uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde her zaman koruyup kollamayın.

Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartın. Hep çocuk kalmak isterim sonra.

Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalır.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.

Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlıklar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak, birbirimize saygı ve sevginin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. “Ben senin yaşındayken…” diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.

Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni korkutup sindirerek suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışımın üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı müddetçe cezama katlanabilirim.

Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum analardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabalayın. Beni başkalarıyla karşılaştırmayınız; umutsuzluğa kapılırım.

Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkışmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.

Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında bende sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çalışmayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum ara sıra sizi üzüyor belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse birçoğundan vazgeçebilirim; Yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.

Benden “örnek çocuk” olmamı istemezseniz, bende de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.

Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sevgiler, Çocuğunuz.

kaynak: Yörükoğlu, Atalay (1982).Pulsuz Dilekçe.

28 Haziran 2012 Perşembe

Fobiye sanatsal bakış


Biraz da kitap tanıtalım. Efendim böyle modern sanatları da severseniz o zaman tanıtacağım kitabı seveceksinizdir.  "fobi" temalı tasvirlerin toplandığı, yine aynı isimde kitap John Vassos tarafından çizilmiş.




Yunan asıllı artistimiz, kısa bir süre İstanbul'da da yaşamıştır. Kitabı çok beğendim ve tavsiye ediyorum. Neden mi?

Eğer psikolojiyi ve sanatı bir arada görmek isterseniz çok yararlı. Daha önce adını duymadığınız birçok fobiye değinip korkan kişinin iç dünyasını resmedebilme yeteneğine sahip bir insanın elinden çıkmış.

Artistin üslubuna da giriş kısmında "işe özür dileyerek başlayayım, ben psikiyatrist değilim" demesi ile ısındım. Kendisi fobiyi, hastalıklı sembolizmin kanunu olarak tanımlamış.


Kitap: John Vassos, Phobia (2009). Dover Publications by David A. Beronae.

Kitapta bulabileceğiniz birkaç fobi ismi:

Necrofobi: Ölüm korkusu
Batofobi: Birşeyleri düşürme korkusu
Dromofobi: Karşıdan karşıya geçme korkusu
Mysofobi: Kirden ve kirin taşınmasından korkma
Antropofobi: İnsan korkusu
Pantofobi: Her şeyden korkma durumu

Aşağıdaki linkten kitaptaki resimlere de ulaşabilirsiniz.
http://www.codex99.com/illustration/111.html

İyi okumalar ve incelemeler.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

yenide yinelemek


       Yeni bir eve taşınmak zordur. Yeni evdeki ilk gün çok kaygılı olurum. Ben de birkaç ay önce yeni odama taşındım. Odama iyi muamele edilmemiş olduğu için tamir etmek zorunda kaldığım hissinden dolayı sorumluluk; odam kirli olduğundan dolayı da tiksinme; yeni olduğundan dolayı yabancılık; anahtarı bende olduğundan anahtar sesi ile beni karşılama hissi verdiğinden sahiplenme ve sevme eğilimi hissediyorum.
       Odamı taşırken ellerimiz dolu; ama bir kutu var ki elimden bırakmıyorum. Kuzenim isyan ediyor: ya Ceylo o kutuyu sonra getiririm, ne var ki içinde almasan olmaz mı diyor.
                                                        -----------
       Hani üstad Ankara'ya deniz kokusu getiriyorum diyor, o kutuda da benim için burada neye gerek varsa o var: evde olma hissi, sevgi, mutluluk ve öfkem. Kuzenime gülüyorum, anlatsam da anlamaz diye cevap vermeyip kutumu sıkı daha sıkı tutuyorum. Kendi varlığıma olmayana ergiden gider gibi gidiyorum.

       Kutunun içinde o, yazdığı mektup ve mektupta anlamını açıkladığı dört obje var.


                                                         *******

Hani duruşunda asillik olan ender(,) sevdiğim kadınlardandır o. Her yenide kendisine olan hissiyatım katlı yinelenip, değerlenir.



22 Mayıs 2012 Salı

halvet

İş ilanlarında en az iki yıl deneyim,
Kendi yolunda gidince beni dinlemiyorsun tribi atan, hocayı sadece dinleyince kendi otokontrolü yok gibi tavır yapan yine aynı hoca,
Kendisinden önce uyandığım çalar saatim,
Bilmeden konuşanlar, dinlemeden konuşanlar, sadece konuşanlar, başını 22 derece eğip robot gülümsemesi takanlar, hayatında başarılar dilerim, herşey gönlünce olsunlar gibi ezberlenmiş cümleleri uçuşturanlar,-mış olsun diye olsunlar.

Hayat tıpkı saçma bir haber gazetesinde samimiyetiyle derdini anlatan adamın sadece en aptalca;ama ilgi çeken cümlesinin alınıp başlık yapılması kadar anlayışsız, işine geleni yapan ve tiksindirici adam gibi.

Hepsi hayattan soğutuyor.

Yere paralel uzanıyorum. Odama aldığım saatin yelkovan sesi benimle sohbet ediyor gibi. Her gün yatağa giderken, bugün de ölmedim anne diyorum. Sabah uyuyamayıp uyanınca da bugün de yaşıyorum anne diyorum.

Hayatta kalıyor olmak yaşıyoruz anlamına gelmiyor sanırım. Duygusal olarak bitkisel hayatta olmuşum da birileri benim fişimi çekmemekte direniyor gibi.

Oysaki ne demişti bozkırı anlamış yazar "zamanla her şeyi sever insan, çünkü bir gün öleceğini anlar."

15 Mayıs 2012 Salı

Ankara'dan abim geldi


Bugün dinledim ilk kez bu şarkıyı : Grup Gündoğarken-Ankara'dan Abim Geldi.



Anlatıcı İstanbul'da; ama bir söz var ki olayı kitledi: Ankara'dan abim gelmiş.
Şarkıyı dinlerken 3 farklı his yaşadım: 90lara gitmek, Ankara'daki abi, evden çıkan birinin eve gelmesi olayı.

*90lara gitmek: şarkının ritmi, aletlerin kullanım şekli tam olarak o dönemin huzurunu yansıtıyor. Ya da benim Grup Gündoğarken ile öyle çocukluğumla bir özdeşleştirme var. Kaldı ki tanımlamalar da böyle 80lerin, 90ların ya da gelin eskilerin diyelim, o dönemlerin huzur ögelerini taşıyor:
      -mişli geçmiş zamanın masalsı havası,
      -annem, babam, abim ve ben kişileri
      - siyah beyaz filmin sinemada gösterimi

*Ankara'daki abi:  küçükken en ciddi işlerin olduğu, en erişilmez gibi duran ve okuma amaçlı Anadolu'ya en yakın olduğu için tercih edilen şehrimiz rolu ile çıkıyor meydana Ankara. Abi, ablaların okumaya gittiği için daha farklı anlam kazandığı şehrimiz oluyor Ankara. Ki aile de İstanbul'da iken bu büyük şehir, arka planda da kalmamış gibi. Evet denizi yok; ama abim orada o sebepten bu dizeler yazılacak.

*Evden bir süreliğine bavulunu alıp giden ablanız abiniz varsa bu yazacaklarımı iyi bilirsiniz. Evden giderkenki ailenizin gururu, sevinci, maddi olarak hesaplama;ama keyfi bozmasın diye çaktırmamalar, annenin haberi duyduğu andan itibaren nasihatları, babanın uğurlama saatlerine yakın az ve öz nasihatları, uğurladıktan sonraki zamana alışma, evde kalan kardeşlerin üzüntüsü ve ona kalacak daha fazla boşluk ile beraber sonraki günlerin hayalini kurma, vs. Sonra abinin, ablanın ayda bir gelme heyecanları, akrebi de yelkovanı da ona göre ayarlamak, onun sevdiği yemekleri yapmak, onun aslında sen gittiğinden beri herşey yerli yerinde mesajları verme çabaları.

İçinde Ankara geçiyor diye zaten sevdim; ama yukarıdaki sebeplerden ayrı sevdiğim bir eser oldu.

[...]
bir sinemanın önündeyim
siyah beyaz bir film varmış
annem babam beni çok severmiş
ankara’dan abim gelmiş
evde bir bayram havası
annem babam beni çok severmiş
dağılır duman duman bir ömür
olur olmaz karşımda
olur olmaz geceler
karışır mesafeler o anda
olur olmaz uzaklar
olur olmaz kısalır
kadıköy’den istanbul’a
ilk avare akşamlar
alnımda ergenlikler
ilk aşkı müjdelermiş
annem babam beni çok severmiş
bir sinemanın önündeyim
siyah beyaz bir film varmış
annem babam beni çok severmiş
Ankara’dan abim gelmişevde bir bayram havası
annem babam beni çok severmiş
of annem, annem

13 Mayıs 2012 Pazar

Tez elden bitesi tez günlerimiz

Sevgili tez yazangiller,
Ben de geldim aranıza. Bahar mevsimine hiç yakışmayan aktivitelerin başında geliyor bu tez yazmak; ama elden birşey gelmez.


Benden tez yazarken yapılabilecek serisine eklemeler var:
* Masanızı toplayıp şöyle taze kokular veren deterjanla siliniz. Yeniden doğmak bu olsa gerek.
* Facebook, gmail ve twitter şeytan üçgeninden kaçının.
* En sevdiğiniz albümü açın ve bu bitince ben kalkacağım deyin. Olmadı radyo açın hem müzik destekliyor hem de yalnız değilsinizmiş gibi olur.
* Arada fiziksel aktiviteler yapın, müzik açıp müziğe uymadan dans etmek çok eğlendirir mesela.
* Yemek yemek oturgan bünyeye iyi gelmez, ağzınızı tatmin etmek ve meşgul kılma adına sakız çiğneyin, bol su için, salata yiyin.
* Çok basit liste yapın: giriş bölümüne A başlığında x, y,z, t gibi konuları değineceğim gibi şeyler yazın. Her birini yaptıkça işaretleyin. Hatta günlük aktiviteler için de liste yapın.
* Bazen bir sosyal aktiviteye katılıp gelmek evde bütün gün oturmaktan daha elverişli kılabilir gününüzü.
*Ara vermelerinizi bilgisayar önünde yapacağınıza sessiz ortamda, pencere önünde yapınız.
* Kendinize deadline tarihleri koyunuz. Yaptırımı olsun diye hocadan isteyin böyle tarihler.
*Mükemmellikten kaçının, zamanında yetiştirmek hiçbir şey vermemekten iyidir.
*Hocalar ego tatmini içi bile en az 10 tane eleştiri yapıp sizi yollayacaklar. Üzülmeyin, sizin yönlendirilmeye, onun da kendini iyi hissetmeye ihtiyacı var. Kaldı ki o da bu sebepten para alıyor.
* Eninde sonunda bitecek, bunu düşünüp rahatlayın. Bugüne kadar ne sınavlar, ödevler verdiniz.

Başarılar dilerim.

Eğlenmek için bu sayfayı da incelemenizi öneririm:
http://www.englishproofreading.co.uk/2009/03/01/10-tips-phd-comics-getting-your-thesis-time

fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/alanchan/5063164507/

27 Şubat 2012 Pazartesi

"Ankara şehrinin insan biyoklimatolojisi açısından analizi"


Cemil'in sözünü tekrarladım kendime: "Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor"*.

[...]

Buna dair birşey ararken karşıma tesadüfen bir makale çıktı**. Makalenin başlığı bile bir tuhaf hissettirdi: "Ankara şehrinin insan biyoklimatoloji açısından analizi". Belki o andaki ruh halimden kaynaklandı böylesi bir hüzün, ya da ben Ankara'dan böyle "Ankara şehri" diye bahsedilince bir garipsedim. Bir de üstüne "insan biyoklimatolojisi" tamlaması her nedense bana "yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı korkusu çöker bütün bozkıra" dizelerini hatırlattı.

[...]

Neyse belki ben de birgün diğer şehirlerde bir hayat bulurum. Cemil'in dediği gibi "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor"* 



Kaynaklar:
*Barış Bıçakçı. Sinek Isırıklarının Müellifi (2011). İletişim Yayınları.Sayfa 24.
**Çalış, O., Türkoğlu, N. (2011). Ankara şehrinin insan biyoklimatolojisi açısından analizi. Uluslararası İnsan
Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 8:2.




22 Şubat 2012 Çarşamba

iyelik eki

İyelik hali değişik bağlamlarda sorgulanır da, beni şu aralar ilgilendiren hali sevgili yeğenimin, Masal'ın kullanış şekli. Birgün uyandığında annesine durup "benim Ceylanım nerede?"  diye sormasını söyleyince ablam içim bir tuhaf oldu. Küçük elleri, masumluğu, salt varlığı ile hayatıma umut getirmiş olan güzelim bebek nasıl böyle bir sahiplenme ekini kullanıyor ki? Diğer teyzesi için de "benim Arzum" diyor; ama benim gibi onu hep uzaktan takip eden, cümlelerini deftere yazıp tekrar tekrar okuyan teyzesi için çok daha farklı anlam taşır hale geliyor.


Hayatımda yaşadığım en güzel sığınma halidir Ankara'dan sonra. Bir masumluğun, koşulsuz sevginin sunulduğu tek dönemin varlığına, bir kelimesine, bir sahiplenme ekine başımı yaslıyorum. Kendimi o saf duyguya bırakıyorum.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Ankara isim rehberi

Başlığın böyle olduğuna bakmayın, çeşitli sebeplerden kimseye şehir konusunda rehberlik etmek için atılmam. Bir kelimenin(meneviş) anlamına bakarken, bu kelimenin benim güzel şehrimde, sokak isimlerinden biri olduğunu gördüm. Sonra dedim ki, Ankara'daki güzel ve ilginç sokak,cadde, bulvar isimlerini bir listelesek güzel olur. Çeşitli internet siteleri ve Barış Bıçakçı'nın Bizim Büyük Çaresizliğimiz adlı kitabının 129.sayfasına dayanarak bu listeyi yazmaktan büyük mutluluk duyarım:)

Not 1: Listeme eklemeler yapacağım.
Not 2: Bazı sokakları google mapten bakınca diğer şehirlerde de görebiliyoruz (*). 
Not 3: Bazı sokak isimlerini, "adresin ne sorusu"na cevaben söylediğimi hayal edemiyorum (Banghabandhu Şeyh Mucibur Rahman Bulvarı)

Olaylar olaylar I: Gökçek'e biri Ankara'da bir sokağın adını "twitter" yap deyince kendisi onaylar. Anketle isimsiz sokaklara bu "twitter " adını veririz demiş.

Olaylar olaylar II: Gökçek, Fransa'ya yasa tasarısı sebebiyle kızınca "Büyükelçiliği'nin bulunduğu Paris Caddesi'nin isminin Cezayir Caddesi olarak değiştirilmesi, Degol Caddesi'ne Cezayirli milli kahramanlardan birinin isminin verilmesi ve Fransa Büyükelçiliğinin bulunduğu yerde uygun bir alana Cezayir soykırım anıtının yaptırılarak, dikilmesini" ni İsimlendirme Komisyonuna sunar.

Olaylar olaylar III: Gökçek, Van Depremine yardım etmeye gelen ve hayatını kaybeden Japon Muyazaki'nin adını yaşatmak için "Yardım için geldiği ülkedeki yapı denetim hatası yüzünden 5,6 büyüklüğündeki bir depremde hayatını kaybetti. Bunu dünyaya anlatamazsınız. En azından onun adını unutmamalıyız. Bunun için Ankara`da Miyazaki`nin ismini yaşatacağız" der.

Aşağıda göreceğiniz üzere ölmüş devlet adamlarını, şairleri tabelalarda yasını tutmayı adet edinmiş güzel ülkemin bir bebeği olan, bunun yanında hep gri havasından kurtulmaya çalışan ve kendisini sevdirmeye çalışan yanı ile Ankara sizi selamlıyor:
Abay Kunanbay Caddesi
Abdullah Gabdulla Tukay Caddesi
Adalararası Sokak
Ağaçkakan Sokak*(İstanbul)
Arjantin Caddesi
Balgat Caddesi
Babaharman Sokak
Banghabandhu Şeyh Mucibur Rahman Bulvarı
Bestekar Sokak
Beştepe Caddesi
Bitiştiren Sokak
Çinçin Mahallesi
De Gaulle Caddesi 
Harf Devrimi Caddesi
Hoşbeş Sokak
Işıtır Sokak
John Ford Kennedy Caddesi* (Istanbul)
Kaygan Sokak
Karyağdı Sokak
Kediseven Sokak
Komut Sokak

Kütükçü Alibey Caddesi
Tarhana Sokak

Mahadma Gandhi Caddesi* (Batman)
Meneviş Sokak
Portakal Çiçeği Caddesi
Rabindranath Tagore Caddesi
Sarıkadın Sokak
Sesveren Sokak
Simon Bolivar Bulvarı
Solfasol Mahallesi
Sulugöz Sokak
Şapka Devrimi Sokak
Şeftali Sokak* (Tekirdağ, İstanbul)
Televizyon Caddesi
Tesviyeciler Caddesi* (İstanbul'da sadece Tesviyeci Sokak var:)
Tevekküller Sokak
Tunalı Hilmi Caddesi
Yarenlik Sokak
Yatıkmusluk Mahallesi
Uzay çağı Caddesi

Kaynaklar:
http://www.dipnot.tv/20964/Gokcekten-Fransaya-karsi-3-yaptirim-PARiS-VE-DE-GAULLE-CADDESi-DEgisSiN-CEZAYiR-SOYKiRiM-ANiTi-YAPiLSiN-.aspx
http://www.odatv.com/n.php?n=ankarada-bir-sokagin-adi-twitter-olsun-1401111200
http://www.beyazgazete.com/haber/2011/11/13/ozel-haber-depremde-olen-japon-muyazaki-nin-ismi-ankara-da-bir-caddeye-verilecek-698882.html
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=29559