Hakkımda

Fotoğrafım
Ankara, Türkiye
Kimyayi insana dair her turlu bilesen.

27 Nisan 2013 Cumartesi

gökyüzü üzerine II



Dur ya, aslında sen bize bu kadar ulaşılmaz ve uzak olduğun için değil mi bu kadar çözümsüzlük. Ne kadar istesek de dokunamıyoruz ya sana, bundan olmasın bu kadar sihre muhtaç bekleyişimiz.






24 Mart 2013 Pazar

gözlerin gözlerime


Güneşi arkasına alacak şekilde oturmuştu. Bir sohbet sonrası gözlerimize geldi konu. Ben sabit dururken gözlerimi daha yakından görmek için biraz yaklaştı.

 "Senin gözlerin hangi renk, siyah mı?" dedi.  Ben de "siyah gibi; ama siyah göz olmazmış. Yani koyu kahverengi" dedim.

O yaklaşınca ben de onun gözlerini ilk kez bu kadar yakından görüyordum.

Uzmanlar güneş ışınlarının sekiz dakika gibi bir sürede yeryüzüne ulaştığını söylüyordu; ama benim için o anda onun bana yaklaşıp gözlerime yakından baktığı o anda, güneş bütün ışınlarını gözlerime yansıtmıştı ki kör olmuştum. Hem de bir dakikadan kısa sürede bütün ışınlar yeryüzüne değil; ama benim hücrelerime değin geliyordu. Yine aynı uzmanlar güneşin enerjisinin bilmem kaç milyonda birinin yeryüzüne ulaştığını ve bu enerjinin üç günlük toplamının bir çok enerji kaynağının toplam enerjisine eşit olduğunu söylese de benim için o anda kalbim heyecandan nefes almışlığımla kalmış; bütün hayat enerjim o nefes alışımda depolanmıştı.

O bütün hayat enerjimin toplandığı nefesi bırakmam için onun "bizim gözlerimiz birbirine benziyor" demesi yetti.


Bu yazı Iron & Wine Cinder and Smoke şarkısı eşliğinde yazılmıştır.

18 Ocak 2013 Cuma

Kitap Önerisi: Sinek Isırıklarının Müellifi


Barış Bıçakçı, Ankaraseverlerin başucu yazarlarından biridir. Hatta öyle ki, bütün kitaplarıyla kütüphanemde yer alan tek yazardır kendisi. Son kitabı Sinek Isırıklarının Müellifi'ni ikince kez okumamla bazı notlar daha edindim ve onların birazını da buraya yazmak istedim. Betimlemeler o kadar kuvvetli ki bazı defterlerime öylesine yazmışlığım var. Okudukça daha çok ansal tanımlamalar ve nokta atışları buluyor insan. Her şey sade.

Özet yazmayacağım. Anahtar kelimeleri yazacağım: Ankara, bekleyişte olan Cemil, sevdiği kadın Nazlı, birkaç dost, ev, babanın ölümü, toplu konut, Ankara'da ev.


                                                         ******************************
* "Cemil, kaloriferin üzerinde duran pembe kartondan dosyayı alıp inceliyor. Pembe tuhaf ama bu hastane odasında bütün renkler tuhaf: Münasebetsiz kahkahalara benzer." [syf. 6] (burada geçiş ve zıtlık hayatımdaki başka bir aydınlamaya sebep olmuştur)

* "Böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir. Silaha gerek yok."[syf. 65]

Babaya dair:
*"Babası zoraki gülümsüyor. Kollarını iki yanına bırakıyor, başını öne eğiyor. Artık hiçbir şeye gücü yok, oysa onun kaba gücünü evin iyice sıkılmış musluklarında hissetmeye alışmıştı Cemil."
[syf 6].

(Eğer baba ile ilişkiniz hayatınızın her noktasında karşınıza çıkıyorsa, o zaman bu cümleye bakın. Kitabın tanıtımında okuduğumda ablamı arayıp cümleyi okumuştum. Üstüne konuşulacak gözlemlerin,hikayelerin,anların Barış Bıçakçı fonksiyonundan geçip bir cümleye indirgenmesi budur bence. Hatta benim bu kitapta kendisinin deyimiyle kendimi öldürdüğüm cümledir bu cümle.)

*"Zavallı adam, annesiz bir çocukla baş etmenin en iyi yolunun çocuğu hızla olgunlaştırmak olduğunu düşünüyordu."[syf. 74]

Mekan Algısı:
*"İki gün sonra, İstanbul otobüsü otobana çıkmadan önce toplu konut bölgesinin hemen yanındaki çevre yolundan geçerken Cemil, karanlığın içinde, güçlü ışıklarla aydınlatılmış ısı merkezini hemen fark etti ve merkezin bulunduğu tepenin etrafındaki tek tük ışıklarla kendilerini belli eden birinci etap bloklarına heyacanla baktı. Uzaydan dünyayı seyrediyor gibiydi." [syf. 18] 

* [...]İstanbul'da kalmaktan vazgeçtiğini, evden ayrı kalınca hayatın dışına itilmiş gibi hissettiğini söyledi [syf. 24] 

*"Saati evin dışına çıkarmak onu huzursuz ediyordu. Yanlış bir iş yapıyorum duygusu."[syf. 54]
(Hayran kaldığım noktalardan biridir mekan tanımlamalarındaki duygusal yönelim )

Komik, Gerçek, Oğuz Atay,Sayısal gözlemler:
* "Dünyayı matematiğe has bir zarafet ve kesinlik içinde açıklayabileceğine inanıyordu." [syf. 16]

*"Cemil çayı koyarken beyaz porselen demliğin kapağının ve ucunun yıllar içinde çaydan karardığını fark etti. Böyle şeylere gözümüz takılıyor sonra da yaşamak kirlenmektir, lekelenmektir filan diyoruz. Basit gözlemlerden büyük sonuçlar çıkıyor, oysa çamaşır suyu diye bir şey var." [syf. 23]

* "Canlı beyin muhallebi kıvamındadır". Bilgileriyle birilerini etkilemek isteyen bilim insaları bu tür benzetmeleri seviyor. Muhallebiymiş! Kaşık daldıracağız sanki. [syf. 37]

*"Hayat dediğimiz şey sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ve helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır...Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar."[syf. 50]


Kendisinin Nazlı ile ilgili yazdıkları ayrı bir dosyadır benim için. Nazlı'yı çok merak ediyorum. Arada aklıma düşünce çocukluğu, Cemil'e bu olgunlukla yaklaşımı, olgun kabullenmelerini bir şeylerle bağdaştırıp anlamak istiyorum. Tabi dediğimiz gibi bu fonksiyon Barış Bıçakçı'nındır.


İyi okumalar.

Not: Yazarın bir kitabını paylaşan ,o kitabın ilk sayfasına kaydettiğim haliyle `E.Cey.'e sevgilerimle`.

Kaynak: Barış Bıçakçı. Sinek Isırıklarının Müellifi (2011). İletişim Yayınları.